4 Ağustos 2023 Cuma

ATATÜRK İLKELERİ VE BU İLKELERE YÖNELİK TEHDİTLER

 

          Atatürkçülük birçok ideolojik akımın olduğu yirminci yüzyıl içerisinde Türk halkının gerçeklerinden ve ihtiyaçlarından oluşan ve Türk milletine özgü bir düşünce akımıdır. Bu düşünce akımı Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmuştur. Atatürk ilkeleri sadece yeni bir cumhuriyetin kuruluş prensibi değil aynı zamanda geleceğe dönük bir yol göstericidir. Yıkılan bir imparatorluktan modern ve çağdaş bir devlet oluşturulma mucizesi bu ilkelerde saklıdır. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılık altı temel ilkesi ile modern Türkiye kurulmuş ve bu ilkelere bağlı kalarak gelişmeye devam etmektedir.

            Devletlerin her zaman düşmanları olmuştur. Bu düşmanlar içte ya da dışta olabilmektedir. İç ve dış düşmanlar çeşitli yöntemler ile devleti zayıflatmak hatta yıkma amacı taşırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan, Türk milletini bir arada tutan Atatürk ilkeleri de bu tür arayış içinde olan örgütlerin hedefinde olmaktadır. Amaçları milleti bölüp devleti küçük uydu devletçikler halinde parçalamak olan örgütler halkın temel değerlerine saldırarak onları kutuplaştırmaya çalışmaktadırlar. Zaman zaman devletin içine dahi sızabilen bu tehlikeler Atatürk ilkelerinin koruyucusu olanlara her zaman savaş açmışlardır.

            Türk halkı Atatürk ilkelerinin değerini her zaman anlamış ve bilmiştir. Bölücü yıkıcı örgütlerin bu oyununa karşı koyacak olan, Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği Türk gençleri olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Atatürk ilkeleri ışığında sonsuza dek yaşayacaktır.

 

Atatürk ilkeleri

            Osmanlı devleti yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda bu cumhuriyetin adeta kişiliğini oluşturan değerler Atatürk’ün ilkeleridir. Bu ilkelerin yön göstericiliğinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve ilerlemiştir. Medeniyet savaşında bugün Türkiye, Avrupa ile yarışacak seviyede olmasını sağlayan bu ilkelerin yön göstericiliği olmuştur. Çağdaş, demokratik ve laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman genlerinde bulunan bu ilkelerden şaşmamalıdır.

            Atatürk’ün yeni bir cumhuriyet kurma fikri ile şekillenen Türkiye Cumhuriyeti onun koyduğu ilkeler ile ilerlemiştir. Bu ilkeler Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, İnkılapçılık, Halkçılık, Laiklik ve Devletçilik olmak üzere altı tanedir. Bu ilkeler yeni cumhuriyetin adeta yapı taşları olmuşlardır.

Cumhuriyetçilik

            Cumhuriyet rejimi bir ülkede yaşayan halkın kendi kendisini yönetmesi olarak özetlenebilir (Narter, 2004). Bu önemli ilke yüzyıllar boyunca tek bir hanedan tarafından yönetilen halkın yönetim hakkını kendi eline alması anlamına gelmektedir. Bu ilke sayesinde halk artık bir tebaa değil vatandaş olmuştur. Sultanın iradesi ile yönetilme sona ermiş yönetimi milli irade devralmıştır (Türkdoğan, 2005). Bu hakkı kullanmada tüm vatandaşlar eşittir. Her vatandaş belli bir yaşa geldiğinde seçilme hakkına sahip olur. Aynı zamanda bu vatandaşlar gene hiçbir ayrım gözetmeksizin belli bir yaşa geldiğinde seçme haklarını da kullanırlar. Cumhuriyet rejiminin en önemli özelliği tüm vatandaşlarına din, dil, ırk ayrımı yapmadan eşit yaklaşmasıdır. Bu rejimde ayrıcalıklı sınıflar, aileler ya da hanedanlar yoktur (Uca, 2017).

            Atatürk, meclisi ve hükümeti milletin hizmetkârı olarak görür. Yöneticiler saltanat sürmek için değil halkın refahını artırmak için oradadırlar (Mütercimler, 2008). Yönetimin seçimler ile halka hesap verebilir olması cumhuriyet sisteminin getirdiği bir özelliktir. Atatürk çok partili sisteme de geçmek istemiştir fakat yapılan denemeler başarısız olmuştur. Ancak daha sonra Türkiye çok partili sisteme geçmiş ve bunda başarılı olmuştur.

  Milliyetçilik

            Fransız ihtilalının etkisi ile başlayan milliyetçilik akımları on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın siyasetinde çok etkili oldu. Osmanlı, Avusturya Macaristan, gibi büyük imparatorluklar ulus devletlere parçalandı. Almanya, İtalya gibi devletlerde bir ulus çatısı altında milli birliklerini oluşturdular. Birinci dünya savaşı sonrasında harap hale gelen ülke Atatürk’ün etrafında bir milliyet bilinci ile toplanmış ve tam bağımsızlık mücadelesinden galip ayrılmıştır. Tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları etnik kimliklerine bakılmaksızın Türk’tür. Devletin resmi dili Türkçedir. Atatürk milliyetçiliğinde ırkçılığa yer yoktur. 1924 Anayasasında din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık bağı ile devlete bağlanan herkesin Türk olarak isimlendirir. Atatürk milliyetçiliğinin yayılmacı ya da ötekileştirici yanlarının olmaması onu özel kılmaktadır (Yavru, 1981).

            Bir halkın birbirine bağlanıp bir devlet altında yaşayabilmesi için gerekli olan bağ milliyetçilik ilkesi ile oluşturulmuştur. Tarih birliği, dil birliği, kültürel birlik gibi bu ilkeyi destekleyici ilkeler ile bugün Türk milleti dünyada önemli bir yere sahiptir. Bu ayrıştırıcılıktan uzak tem tersine birleştirici milliyetçilik kavramı ile daha sonra Avrupa’yı saracak ırkçılıktan uzak durulması sağlanmıştır.  Atatürk’ün ileri görüşlü dehası sayesinde kendisi öldükten sonra bile ilkeleri Türk devletini ve milletini savaşlardan korumaya devam etmiştir.

 Halkçılık

            Halkçılık tüm halk kesimlerinin eşit olması demektir. Sınıfsal ayrımlara karşıdır. Sadece çiftçilerden toplanan aşar vergisi halkçılık ilkesi doğrultusunda kaldırılarak sosyal adalet sağlanmıştır (Irmak, 1981). Halkçılık halkın haklarının korunarak refahın tüm kesimler için artmasını sağlamaya çalışılması demektir.  Belirli bir zümrenin tüm halkın kaynaklarını sömürmesine asla izin verilmez. Devletin tüm imkânları halka adil bir şekilde sunularak tüm insanlara eşit yaklaşır. Halkçılık ilkesi sayesinde ülkedeki sosyal denge bozulmamış ve eşitlik sağlanmıştır. Bu da toplumsal gelişmeyi destekleyici bir unsurdur (Doğan, 2011).

Laiklik

            Laiklik en temel anlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve din ve vicdan özgürlüğü anlamına gelmektedir (Kinross, 1994). Laiklik sayesinde tüm dinsel inanışlar güvence altındadır. Çünkü hiçbir din, mezhep veya inancın diğerleri üzerinde baskı oluşturup sindirmesine izin vermez. Evrensel hukuk kurallarını temel alan hukuk sistemi sayesinde tüm insanlar için tek bir hukuk oluşturulmuştur. Farklı inançtaki insanlara uygulanan farklı hukuk uygulamalarının önüne geçmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun eşittir ve farklı davranılamaz.

            Laiklik dinlerin ve inançların da koruyucusudur. Çünkü hiçbir inancın diğerlerini yok etmesine müsaade etmez. Ayrıca dine bağlı siyaset yapılmasının da önüne geçer. Laiklik toplumun gereksiz inanç tartışmaları ile ayrışmasının önüne geçer. Yıllarca Anadolu’da sahte din insanları ve üfürükçülük ile gözleri bağlanan halk bu din istismarcılarının elinden laiklik sayesinde kurtulmuştur. Bu sayede bilimde ve teknolojide hızla ilerleme sağlanmıştır.  Uzun süre din istismarcılarına maruz kalan halkı korumak için diyanet işleri başkanlığı kurulmuştur. Böylece hiçbir mezhep din sömürüsü yapamamakta halkı bölememektedir. Şahsi çıkarları için din sömürüsü yapanların önene laiklik ilkesi ile geçilebilmiştir. Eğitim sisteminde laiklik ilkesi ile bilimsel eğitimin önü açılmıştır. Bu okullarda yetişen insanlar sayesinde bilimde ve teknolojide ilerleme sağlanabilmiştir.

  Devletçilik

            Cumhuriyet çok zor şartlar altında kurulmuştur ve bu şartlarda halka hizmet için birçok görev devlete düşmekteydi. Devletçilik ilkesi işte böyle bir ihtiyaçtan meydana geldi. Halkın refahını arttırmak için devlet kaynaklarını hesaplı ve planlı bir şekilde kullanması gerekmektedir. Devletçilik karma ekonomiyi kabul ederek devlet işletmeleri ile özel teşebbüslerin piyasada beraber bulunmasını sağlamıştır. Devletin bir dengeleyici unsur olarak ekonomi piyasasında bulunması halkı ekonomik buhranlardan korumak içindir. Yeni kurulan cumhuriyetin ekonomik olarak kalkınabilmesi için devlet işletmeleri kurulmuş bu işletmeler hem ekonomik bir değer yaratmış hem de bir okul işlevi görerek özel sektörün yetişmesini sağlamış adeta bir öncü görevi görmüştür (Aydemir, 2011).

  İnkılapçılık

            Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ve vizyonu sayesinde yeni kurulan cumhuriyet medeni düzeni yakalamak için birçok inkılaba imza atmıştır. Çağın gerisinde kalan Osmanlı’dan çağı yakalamış medeni bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmıştır. Yaptığı inkılaplardan bazıları şöyledir; Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922), Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923), Halk Fırkası’nın kurulması (9 Eylül 1923), Ankara’nın başkent olması (13 Ekim 1923), Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924), Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabulü (3 Mart 1924),Şapka Kanununun kabulü/Şapka inkılâbı (25 Kasım 1925), Alafranga saat ve miladi takvim uygulamasına geçilmesi (26 Aralık 1925), Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925), Medeni Kanun’un kabulü (17 Şubat 1926), Uluslararası rakamların kabulü (20 Mayıs 1928), Yeni Türk Alfabesinin kabulü/Harf inkılâbı (1 Kasım 1928), Ağırlık ve uzunluk ölçülerinin değiştirilmesi (26 Mart 1931), Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin kurulması (12 Nisan 1931), Türk Dili Tetkik Cemiyetinin kurulması (12 Temmuz 1932), Soyadı Kanununun kabulü (21 Haziran 1934),Hafta sonu tatilinin Cuma gününden Pazar gününe alınması (1 Haziran 1935).

            İnkılaplar sayesinde geri kalmış ve savaşlardan bitap düşmüş bir toplumu, çağı yakalayan ve o çağın ilerisine geçmeği hedefleyen bir toplum haline getirmiştir. Sosyal hayatta, bilimde, teknolojide başarılı olmak için sürekli yeniliklere açık olmak gereklidir. İnkılapçılık sadece Atatürk’ün yaptıkları ile sınırlı olmayıp sürekli yenilik anlamına gelmektedir. Çağın gerisinde kalanları çağdaş olanlar ile değiştirmek her zaman bir mecburiyettir. Sanatta da yeniliklere açık olmak gereklidir. Bu gerekliliği yerine getirebilmek için resim, müzik, heykel, tiyatro, bale, opera gibi sanat dalları desteklenmiştir. Bugün çağdaş bir devlette yaşıyor olmamızdaki en büyük nedenlerinden biri de kuşkusuz inkılapçılık ilkesidir.

TAMAMLAYICI ATATÜRK İLKELERİ

            Atatürk’ün yeni cumhuriyete yol gösterici altı temel ilkesinin yanında tamamlayıcı ve bütünleyici ilkeleri de vardır. Bu ilkeler; Millî Bağımsızlık, Millî Egemenlik, Yurtta Barış Dünyada Barış,  Millî Birlik ve Beraberlik ve Ülke Bütünlüğü, Milli Kültür ve Çağdaşlaşma, Bilimsellik ve Akılcılık, İnsanlık Sevgisidir (Eroğlu, 2008).

 Milli Egemenlik

            19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Atatürk’ün tek bir hedefi vardı. O da düşman işgalindeki ülkeyi kurtararak ne manda ne himaye tam bağımsız bir Türkiye kurmaktı. Vatanı kurtarmak için birçok fikir öne sürülürken Atatürk milli egemenlikten başka bir düşüncesi olmamıştır (Feyzoğlu, 1982). Atatürk’ün egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözü bu ilkenin temelidir. Atatürk’ün tek egemenin millet olmasını istemesi Türk milletine olan inancındandır. Böylece millet kendi geleceğini kendi belirlemektedir. Krallık sultanlık gibi halkı tebaa gören sistemlere karşıdır.

   Milli Bağımsızlık

            Lozan anlaşmasıyla milli bağımsızlığın önünde engel teşkil eden kapitülasyonlar kaldırılmış ve Düyun-u Umumiye gibi milli bağımsızlığa engel olan kurumlar kapatılmıştır. Atatürk maddi olarak zenginliğin bağımsızlık olmadan bir anlamı olmadığını bağımsız olmayan milletlerin uşak olmaktan öteye gidemeyeceğini belirtmiştir (Atatürk, 1994).

  Milli Birlik, Beraberlik ve Ülke Bütünlüğü

            Atatürk Türk milletinin içinde hiçbir bölücü ayrımcı unsura yer vermeden birlik ve beraberlik duyguları içinde yaşamasını amaçlamıştır. Atatürk milliyetçiliğinin birleştirici yapısı sayesinde milli birlik ve beraberliği bozacak öğeler dışlanmıştır. Türk milletini oluşturan insanlar arasında din, mezhep doğum yeri gibi farkların hiçbir önemi yoktur. Bu birleştirici doktrin sayesinde ülke istikrara kavuşmuştur (Giritli, 1991). Ülkenin sınırları misak-ı milli ile belirlenmiş olup yayılmacı ve emperyalist bir politika asla izlenmemiştir.

   Yurtta Barış Dünyada Barış

            Kurtuluş Savaşı Türk milletinin topraklarını savunma ve hayatta kalma savaşıdır. Bu savaş kazanıldıktan sonra yeni kurulan cumhuriyet yayılmacı bir politikadan uzak durmuş ve dış siyasette barışçıl adımlar atmıştır. Uzun yıllar boyunca verilen savaşlardan bitap düşmüş insanlar cumhuriyetin tesis ettiği güven ve barış ortamında yaralarını sarmıştır. Nüfus hızla artarken ekonomi de gelişmiştir.

            Yayılmacı politikalardan uzak durulurken pasif bir politika izlenmemiş, dış siyasette taviz verilmemiştir. Hatay meselesinde olduğu gibi devlet geri adım atmamış misak-ı milli amacından geri dönmemiştir. Dünya devletleri arasında yerini alan Türkiye çeşitli dostluk anlaşmaları ile dış siyasette güven veren bir ülke haline gelmiştir.

  Milli Kültür ve Çağdaşlaşma

            Bir ulusu birbirine bağlayan en önemli harç kültürdür. Kültürde millilik ve ortaklık millet olmanın gerekliliğidir. Türk milletinin sahip olduğu kültür Türk kültürü olarak cumhuriyetin en önemli ilkelerinden birini oluşturan milli kültür olarak adlandırılmıştır. Milli değerlere sahip çıkarken çağın gerekliliklerini yakalamak ise çağdaşlaşma olarak isimlendirilmiştir. Ekonomi ve teknolojide çağdaşlaşmanın yanında kültürel ve sosyal çağdaşlaşma da Atatürk’ün en önem verdiği konular arsındadır.

  Bilimsellik ve Akılcılık

            Bilimin çok büyük atılımlar yaptığı sanayi devrimlerinin olduğu çağlarda Osmanlı bunları görmezden gelmiştir. Cumhuriyet ile birlikte bilimsellik ve akılcılık ilkeleri ışığında hızlı bir ilerleme sağlanmıştır. Akla ve bilime uymayan faaliyetlerin Türk milletine yararı yoktur. Her yeri sarmış olan gericilik ve bağnazlıktan Türk milletini kurtarmış bilim çağını yakalamasını sağlamıştır. Atatürk’ün bilime verdiği önem kendi yazdığı geometri kitabından da anlaşılabilir.

   ATATÜRK İLKELERİNE YÖNELİK TEHDİTLER

            Kurtuluş savaşı sonrasında asıl savaşımız şimdi başlıyor diyen Atatürk yeni kurulan cumhuriyetin hak ettiği medeniyet seviyesine ulaşması için var gücüyle çalışmıştır. Sadece yeni bir devlet değil bir millet de oluşturan Atatürk, Türk milletine yön gösterecek ilkelerini oluşturmuştur. En başından itibaren hilafet yanlısı, din sömürüsü yapanlara karşı savaş açmıştır. Atatürk’ün ilkelerini sindiremeyen kesimler zaman zaman göz önünde zaman zaman ise kapalı kapılar arkasında bu ilkelerin imhası için uğraş vermişlerdir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet ayakta kalması bu ilkelere bağlıdır.

            Atatürk ilkeleri Türk halkının gerçeklerinden doğmuştur. Akılcılığı temel alan bu ilkeler bağnazlığa, yobazlığa, dogmacılığa, çağ dışı akıl dışı düşüncelere karşıdır (Akbal, 2005). İnsana değer vermeyen tüm fikrîlere de karşıdır çünkü insancıldır. Bugün Atatürk’ü anlamamış ya da anlamak istemeyen Türk milletini devletini bölmek isteyen unsurlar bu ilkeleri kabul etmemekte ısrar ediyorlar. Bölücü ve yıkıcı unsurlar özellikle gençleri hedef alarak Atatürk ilkelerini kötülemektedirler.

            Cumhuriyetçilik ilkesini anlayamamış olanlar halen hilafet hayalleri peşinden koşmaktadır. Cumhuriyetçilik bu ülkenin kurucu ilkesidir. Ülkenin cumhuriyet ile gelişmesini istemeyen güçler bu ilkeyi kötülemeye çalışmaktadırlar. Kendi hayal dünyalarından çıkıp gerçeği gördükleri zaman bu ilkenin değerini anlayacaktırlar.

            Atatürk milliyetçiliği asla ayrımcılık gözeten bir milliyetçilik olmamıştır. Aksine birleştirici ve ırkçılıktan uzaktır. Ancak bazı ırkçılar ve bunların destekçisi devletler bu ilkeye saldırmaktadırlar. Türk milletini bir arada tutan bu ilkeyi yok edebilirlerse Türk milletini de yok edebileceklerinin farkındalar. Ancak Türk milleti tarihin her safhasında var olduğu gibi ilelebet var olmaya devam edecektir.

            Halkçılık ve devletçilik ilkesine yönelik tehditler özellikle ekonomik çıkarları olan bir kısım tarafından yok edilmeye çalışılmaktadır. Devletin halk için olduğu gerçeğini göremeyip kendi menfaatleri uğruna devleti kullanabileceklerini sanmaktadırlar.

            Laiklik belki de en çok saldırıya uğrayan ilkedir. Bir kısım yobaz ve çağ dışı din sömürücüsü tarafından laiklik dinsizliğe eş görülmektedir. Bu açık bir çarpıtmadır. Din ile devlet işlerini birleştirmek çok büyük bir felaket ve yıkımı da getireceğini görememektedirler. Özellikle İslam devleti hayalleri olanlar İran’ın durumundan ders çıkaramayanlardır. Türkiye bugün bölgesinde bulunan din devletlerinden daha iyi konumda olması onun laik yapısından kaynaklanmaktadır. Laiklik asla dinsizlik değildir tam tersine dini inançların güvencesidir. Bu sayede din birkaç kişinin himayesine girerek din sömürüsüne yol açmaz. İnanç farklılıkları mezhep farklılıkları hatta aynı mezhebe dâhil kişilerin dini yaşamları arasındaki farklılıklar laik düzende bir sorun oluşturmaz. Tüm bu grupları parçalayıp çatışma ortamı yaratmak isteyenler ise bu ilkeyi yok etmeye çalışmaktadırlar (Şehirli, 2003).

SONUÇ

            Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri olan Atatürk ilkeleri iç ve dış düşmanlar için her zaman tehdit olarak görülmüştür. Bir devleti ve milleti yok etmenin yolu onun temel değerlerini hedef almaktan geçer. Bu hain amaçlara sahip gruplar Atatürk ilkelerini hedef alarak cumhuriyetin temellerini sarsmaya çalışmaktadırlar. Türkiye’yi parçalayıp uydu devletçikler oluşturmak isteyen küresel güçler bu emellerini ülke içindeki taşeron örgütler aracılığı ile gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Özellikle gençleri sempatizan olarak kazanmak için kendilerine çekmeye çalışan örgütlere karşı Atatürkçü Düşence Sistemini tüm gençlerimize anlatılarak karşı koymalıyız.

            Bu ülke kuruluşunda çok zorluklar çekmesine rağmen Atatürk’ün önderliğinde hızla gelişmiş ve akılcılık çizgisinde ilerlemiştir. Bir kısım değerleri kendilerinden menkul kişiler halkın inançlarını sömürerek kendi menfaatleri uğruna bu ilkeleri parçalamak istemektedir. Bu tür tehditleri Atatürk gençliği her zaman yok etmiştir ve edecektir.

Kaynakça

Akbal, O. (2005). Atatürk Bir Gün Gelecek. İstanbul: Cumhuriyet Kitaplar.

Atatürk, M. K. (1994). Nutuk 1919-1927, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan Zeynep Korkmaz). Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Aydemir, Ş. S. (2011). İkinci Adam 1884-1938. İstanbul: Remzi Kitapevi.

Doğan, O. (2011). Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi XIX.-XX. Yüzyıl Türkiye Tarihi. Ankara: Okutman Yayıncılık.

Eroğlu, H. (2008). Atatürk Hayatı ve Üstün Kişiliği. Ankara: Savaş Yayınevi.

Feyzoğlu, O. G. (1982). Atatürk İlkeleri ve İnkılâbımız. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi.

Giritli, İ. (1991). .Günümüzde Atatürkçülük. İstanbul: Der Yayınları.

İpek, F. (2002). XVI. Yüzyıl Divan Şairlerinden Fuzuli'nin Felsefi Düşünceleri. Elazığ: Fırat Üniversirtesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilimdalı İslam Felsefesi Bilim Dalı.

Irmak, S. (1981). Atatürk Devrimleri Tarihi. Yapı ve Kredi Bankası Yayınları.

Kaplan, M. (1977). Edebiyat. İstanbul: Milli Eğitim Yayınları.

Karahan, A. (1995). Fuzuli'nin Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti. Ankara: Kültür Bakanlığı.

Karavelioğlu, M. A. (2008). Prof. Dr. Abdülkadir Karahan'ın Fuzuli, Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti Adlı Eseri. Ululararası Divan Edebiyatı Sempozyumu (s. 45-58). Beykoz: Beykoz Belediyesi Kültür Yayınları.

Kinross, L. (1994). Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.

Mazıoğlu, H. (1997). Fuzûlî Üzerine Makaleler. Ankara: TDK Yayınları.

Mütercimler, E. (2008). Fikrimizin Rehberi Gazi Mustafa Kemal. İstanbul: Alfa Yayınları.

Narter, M. (2004). Cumhuriyet Algısı Siyasetin Gençlerin Kimliğindeki Yeri. İstanbul: Alfa Yayınları.

Şehirli, A. (2003). Türkiye’ye ve Atatürkçülüğe Yönelen Tehditler. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi , 225-267.

Taştan, H. (2009). Leyla ve Mecnun Mesnevilerinde Allah Korkusu. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı Türk İslam Edebiyatı Bilim Dalı.

Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi.

Türkdoğan, O. (2005). TÜRKDOĞAN, Orhan, 2005. Kemalist Sistem ve Sosyolojik Yapıs. İstanbul.

Uca, A. (2017). Atatürk İlkeleri Türk Milletine Neler Kazandırdı. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi , 151-162.

Yavru, M. (1981). Atatürkçülük ve İlkeleri. Konya: Arı Basımevi.

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder